İSLAM SANDIĞIMIZ ANCAK ŞAMANİST DÖNEME AİT OLAN 9 İNANIŞ


İHSAN SAKA

1- MEVLİD OKUTMAK

En belirgin şaman ritüelleri müziksel ayinlerden oluşur. İslam dininde ve Arapların yaşantısında olmamak üzere Kur’an-ın veya dinsel bir metinin müzikle okunması adeti yoktur.

Öncelikle şunu bir kere bilmeliyiz mevlid ne için yazıldı ne için kullanılıyor, nerede kullanılıyor? Mevlid okumanın/okutmanın asıl amacı, Efendimiz’in dünyayı şereflendirmesinden ötürü duyulan sevinci ortaya koymaktır. Ölüleri hayırla anmak ve onlara dua etmek sünnette vardır. Fakat ölüler için mevlid okutup, yedinci , kırkıncı, elli ikinci geceleri tertip etmek İslâm’ın hangi hükmüne dayanır.

Genellikle Resûlullah’ın doğum günü yıldönümlerinde belli makam ve tegannilerle okunan övgü, gazel ve kasîdelerdir. Mevlid ne farz, ne vacip ne de sünnettir.

Peygamberimizden (a.s.m.) üç dört asır sonra icad edilen İslâmî bir âdet olmakla birlikte, bid’atın hasene (güzel) olan kısmına girmektedir. Peygamber (sav) in vefatından sonra ihdas edilmiştir. Ancak hangi tarihte ihdas edildiğine dair kesin bir vesikaya rastlanmamıştır. Sehâvî’ye göre Peygamber (sav)’in irtihalinden üç asır sonra, İbn ül-Cevzîye göre de yedinci asırda Erbil Meliki al-Muzaffer Abû Sa’îd tarafından ihdas edilmiştir (175).

Mevlid okutup, merâsim yapmanın iyi olup olmadığı hakkında ihtilâf vardır.
Mâliki ulemâsından Şeyh Tâc ud-Dîn Ömer bin Ali al-Lahmî; mevlid okutmanın caiz olmadığını ve bid’at-ı seyyi’e olduğunu kaydediyor (176).

İbn Hacer al-Askalânî de, mevlid hakkında şöyle diyor: “Asr-ı Saâdette ve selef-i sâlihîn zamanında hiç kimse mevlid merasimi tertip etmemiştir.
Hicretten üç asır sonra ihdâs edilmiştir. Mevlid’in iyi tarafları vardır. İyi tarafları yapılırsa bid’at-ı hasenedir. Toksa bid’at-ı seyyi’edir. Mevlid’in meşru’iyetine dair güçlü bir vesika buldum: Buhârî ile Müslim’de sabit olmuştur ki, Peyamber (sav), Medine’ye geldiğinde Yahûdilerin âşûre günü oruç tuttuklarını gördü, onlara oruç tutmalarının sebebini sorunca şöyle dediler: Bugün Allah’ın Fir’avni denizde boğduğu ve Musâ’yı kurtardığı bir gündür. Bunun için Allah’a şükür eder ve oruç tutarız. Bunun üzerine Peygamber (sav) buyurdu ki: “Biz Musa’ya daha yakınız.” Bundan anlaşılıyor ki böyle bir günde Allah’a şükür etmek tam yerindedir. Mevlid merasiminin de Peygamber (sav)’in doğum günü olan Rebi’ul-Evvel’in onikinci gecesinde olması için dikkat etmek lâzımdır. Başka zamanlarda mevlid okutup merasim tertip etmek ma’nasızdır” (177).

Sonuç olarak, Peygamberin doğduğu günde müslümanların bir araya gelip Peygamberin hayat ve ahlâkını anlatan bir eseri dinlemeleri, ona salâvat-ı şerife getirmeleri iyi bir bid’attır.

Buna göre mevlid, güzel ve sevap bir uygulama da olabilir, bir bid`at ve günah olarak da icra edilebilir. Güzel bir davranış olabilmesi için;
1. Dînî bir emir ve merasim görülmezse, yani dinimizde böyle bir ibadet şekli vardır gibi yanlış bir kanaat beslenmezse

2.Çalgı çengi aletleri eşliğinde okutulup senlik hâline getirilmezse,

3. Kadın erkek bir yerde mevlit okutulmazsa,

4. Mahremliğe dikkat edilirse, kadınlar yabancı erkeklere süslü ve kokulu halde gözükmezse,

5. İsraf ve benzeri haramlardan kaçınılırsa,

6. Mevlit toplantısı çeşit çeşit börek, çörek, pasta ve ev eşyaları ile bir gösteriş halini almaz, böylece fakirlerin gıpta damarlarını kabartıp onları hasetliğe zorlamaz sadelikte olursa,

7. Sırf Rasûlullah`i övme, tanıtma, mevlidin içerdiği öğütleri başkalarına duyurma, güzel tegannilerle gönülleri yumuşatma, onlara Rasûlüllah sevgisini aşılama, islâma ısındırma maksadıyla yapılırsa,

8. Bu vesile ile biraraya toplanıp gelenlere Kur`an, hâdîs ve ilmihal bilgileri aktarılirsa,

9. Mevlid, bu işi meslek haline getirmiş ve ücretle okuyan profesyonel artistlere değil de, okuduğu ile kendisi dahi etkilenen maneviyatlı kimselere okutulursa… güzel bir davranış haline getirilmiş olur.

(175) İanetül talibin c. 3, s. 364

(176) Al-Havi Filfetava c. 1, s. 190

(177) Aynı eser c. 1,8. 196

2- ÖLÜNÜN 40’I ÇIKMASI

40’ı Çıkması Şamanizm’e göre ruh, ölümden 40 gün sonrabedenden ayrılır. Bu ölümden sonraki 40. Günde toplanılıp ruhu rahat etsin ve eve başka ruhlar dolmasın diye ayinler yapılır ve yas tutulurdu.

Ölen bir Müslümanın usûlüne göre yıkanıp kefenlenmesi ve cenaze namazının kılınarak defnedilmesi farzdır (Kâsânî, Bedâʾiʿu’s-Sanâiʿ, 1/300, 306, 318). Bunun dışında yapılması gereken yedinci, kırkıncı ve elli ikinci gün merasimi veya duası gibi zaman ve şekle bağlanmış bir görev yoktur. Bunların hiçbir dinî dayanağı da bulunmamaktadır. Bu itibarla söz konusu günlerde ölüye yönelik merasimler düzenlenmesi bid’attır; “Her bid’at da dalalettir.” (Müslim, Cum’a, 43 [867]; Ebû Dâvûd, Sünnet, 6 [4606]).

Ancak sevabı ölen kimsenin ruhuna bağışlanmak üzere her zaman hayr-u hasenât yapılabileceği gibi çeşitli vesilelerle dua da edilebilir (bk. Buhârî, Vasâyâ, 19 [2760]; Müslim, Zekât, 51 [1004]).

3-TAHTAYA VURMAK

Orta asya Türklerindeki inanca göre tahtaya vurmak ağacın içindeki güçleri uyandırarak ortamdaki kötü ruhların kaçmasını sağlardı.
Hristiyanlık ve İslamiyetten önce, İrlanda’dan Hindistan’a kadar dünyanın pek çok yerinde, pagan inanışına sahip pek çok kişi, ağaçlara tapıyor ve onları efsaneleştiriyordu.
Bazıları ağaçları kehanet olarak kullanırken, Keltler gibi bazı topluluklar da dini ritüelleri için kullanıyor, ağaçları bazı ruhların ya da tanrıların evleri olarak kabul ediyordu.

Yazar Stefan Bechtel ve Deborah Aaronson, The Good Luck Book and Luck: The Essential Guide isimli kitaplarında tahtaya vurma ve bu ruhlar arasında iki bağlantı kuruyorlar.
“Tahtaya vurmanın ilk olası kökeni, Avrupalı Paganlardan geliyor.”
Bunun nedeni olarak da Pagan Avrupalıların, kötü ruhları evlerinden ve ağaçlardan uzaklaştırmak ya da bu ruhların şanslarını bozmasını engellemek istemeleri geliyor.

4- GECE TIRNAK KESMEK

Geceleri tırnak kesmek hep sakıncalı bulunur. Tırnak yere düşerse evde kavga çıkacağına, şeytan geleceğine yorulur. Şaman adetlerinde de geceleri tırnak kesilmezmiş. Sebebi ise o dönemde tırnak parçalarıyla büyüler yapılırmış ve gece tırnak kesildiğinde yere düşürüp kaybedilebilirmiş. Büyü yapılmasını engellemek için de geceleri tırnak kesilmezmiş. Ayrıca Şamanizm’de insanın ruhu, kemikte ve kanda bulunur. Bu sebeple geceleri tırnak kesildiğinde o tırnağın kötü ruhların eline geçmesinden korkulurdu.

5- EŞİĞE BASMAMAK

Eşiğe Basmamak Orta Asya Türkleri ölülerini çadırlarının girişine gömdükleri için atalara saygıdan dolayı üstlerine basılmazdı. Aynı anlayış mezarlık ziyaretlerinde hala devam eder. Hristiyanlıkta bu yoktur.


Detaylı bilgi için aşağıdaki makaleyi okuyabilirsiniz…

6- ALLAH’IN YUKARDA OLMASI İNANCI

Hayır Allah yukarıda değildir. Allah yukarıdan bakıyor denilmesi, gök tanrı inancının bir kalıntısıdır. Halbuki İslam dininde Allah her yerdedir.
Hazret-i İsa’nın, göğe çıkıp, Allah’ın sağına oturduğu ve Allahü teâlânın gökte olduğu inancı Hristiyanlığa sonradan sokulmuştur. Hristiyan İngilizler tarafından kurulan Vehhabi inanışına göre de tanrı gökte, Hazret-i Muhammed de sağ tarafında oturmaktadır. Kitabül-Arş isimli Vehhabi kitabında, “Allah Arş’ın üzerinde oturur, yanında Resulullaha da yer bırakır” deniyor. Hristiyanlıkla Vehhabiliğin bu konuda da birbirine benzemesi tesadüf değildir. Ehl-i sünnet âlimlerinin hepsi “Allah mekândan münezzeh” buyuruyor.

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlâ, zamanlı, mekânlı, cihetli değildir. Bir yerde, bir tarafta değildir. Zamanları, yerleri, yönleri O yaratmıştır. Cahiller, Onu Arş’ın üstünde veya yukarıda gökte sanır. Arşı da, yukarısını da, aşağısını da O yaratmıştır. Sonradan yaratılan bir şey, kadim [ezeli] olana yer olamaz. Allah, madde, cisim ve hâl değildir. Benzeri, ortağı, zıddı yoktur. Bildiğimiz, düşünebileceğimiz şeyler gibi değildir. Nasıl olduğu anlaşılamaz, düşünülemez. Hatıra gelen her şey yanlıştır. O kâinatın ne içinde, ne de dışındadır. İçinde, dışında olmak, var olan iki şey arasında düşünülür. Halbuki kâinat, hayal mertebesinde yaratılmıştır. Hayal mertebesindeki âlemin devamlı var görünmesi, Allah’ın kudreti ile oluyor. (2/67)

Bir filmdeki cansız resimler, aynen canlı gibi hareket etmektedir. Bir kimse hayal kursa, hayalinde çeşitli işler yapsa, (Bu kimse, hayalinin içindedir, dışındadır) denemez. Çünkü hayal gerçek değildir. Rüya da hayale benzer. Rüya gören kimse, rüyasının ne sağındadır, ne solundadır. Rüyasında gözsüz görür, kulaksız işitir, dilsiz konuşur, yer, içer, hatta rüyasında rüya bile görür. Allahü teâlânın kudreti ile hep devam etse, insan rüyayı gerçek bilir, rüyadan başka hayat yok zanneder. Bu dünya hayatı da bir rüyadan ibarettir. Demek ki; kâinat hayal mertebesinde yaratıldığı için bize var gibi görünmektedir. Ezeli ve ebedi var olan yalnız Allahü teâlâdır. O halde, Allah, hayal olan bu kâinatın içinde, dışında denemez. (Mektubat-ı Rabbani, Sefer-i Ahiret Risalesi)

Ehl-i sünnet âlimleri buyuruyor ki:
Allah, yukarıda, aşağıda, yanda değildir. Her varlık, Arş’ın altındadır. Arş ise, Onun kudreti, kuvveti altındadır. O, Arş’ın üstündedir. Fakat bu, Arş Onu taşıyor demek değildir. Arş, Onun lütfu ve kudreti ile vardır. O, ezelde, sonsuz öncelerde nasıl ise, şimdi hep öyledir. Arş’ı yaratmadan önce nasıl idi ise, ebedi sonsuz geleceklerde de, hep öyledir. Onda değişiklik olmaz.

İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlâ, mekândan münezzehtir. Ehl-i bâtıl, istiva, vech, yed gibi kelimeleri tevil etmedikleri için sapıtmışlardır. Allah’ın, Arşı istiva etmesi, Arşı hükmü altına alması demektir. (Hükümdar, Irak’ı kansız olarak istiva etti” demek, (Irak’ı kansız olarak ele geçirdi) demektir. Bu sapıklıklarına da (Selefin yolu) diyerek selef-i salihine, [Eshaba ve Tabiine] iftira ediyorlar. Yedullahtaki yed kelimesini el gibi düşünmemeli. Mesela, (Falanca şehir, filanca valinin elinde) denilince, o şehrin valinin elinin içinde değil, onun idaresi altında olduğu anlaşılır. İstiva, vech gibi kelimeler böyle tevil edilir. (İlcam-ül-avam)

Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri de buyuruyor ki:
Allahü teâlâ, zamanlı ve mekânlı olmadığı için, hazır ve nazırdır sözü mecazdır. Yani zamansız ve mekânsız [hiçbir yerde olmayarak] hazırdır [bulunur] ve nazırdır [görür] demektir. Allahü teâlânın bütün sıfatları zamansız ve mekânsız olduğu gibi, hazır ve nazır olması da, zaman ile ve mekân ile değildir. (Seadet-i Ebediyye)

7- TÜRBE VE MEZAR TAŞLARININ YAPILMASI

Türbe ve Mezarlara taş dikilmesi İslam kökenli değildir İslam’a göre bedenin en kısa sürede doğada kaybolması lazım. Şamanizm’de ulu kabul edilen kişilerin kurganları yapılırdı Mezar kültürü İslamiyet’e Türklerin kazandırdığı kültürdür Türbe ziyareti de aynı anlayışın uzantısıdır.

8- MEZAR BAŞLARINA SU KÜPÜ KOYMAK

Bu inanış Şamanizm’de 40 gün boyunca doğa ruhlarının ölen kişinin ruhu henüz bedeninden çıkmadığı için onu rahatsız etmemesi için uygulanırdı. Ayrıca kuş ruhuna girmiş şamanların ihtiyaçları için de önemliydi.

Aslında mezara su dökme adeti Türklerin şaman inancı döneminde de uygulanan bir adettir. Şaman inancına göre eskiden, ölülerin belli günlerde su içtiklerine inanılırdı, bu nedenle mezara su dolu bir tas bırakılır ya da mezarın başına içi su dolu kulplu bir bardak koyulurdu. Ayrıca bunun için bir tören düzenlenirdi.
Makedonya’da 20. yüzyılın başlarına kadar bu gelenek devam etti. Bu adet ise Türklerin Müslümanlığa geçmesinin ardından değişerek mezar başındaki kulplu bardak ile mezarın sulanmasına dönüştü.

İlerleyen süreçte ise bardağın önemi kalmadı ama adet, mezara su dökme geleneği olarak devam etti. Mezar üzerine dökülecek su, mezarın baş kısmından başlayarak ayak tarafına doğru dökülür. Kabir üzerindeki yeşilliklerin kabirdeki kişiye faydası olduğu düşünüldüğü için, otların ve tohumların çabucak yeşillenmesi ve yeşilliklerin ömrünün uzun olmasını sağlamak için su dökülebilir.

Ayrıca defnedilme işleminin ardından dökülen su kabrin çökmesine engel olur. Böylece hem toprağın çökmesi, hem de vahşi hayvanların cesedi rahatsız etmesi durumu ortadan kalkmış olur. Yani mezar üzerine su dökülmesi İslam dinine ters düşmez ve uygulanabilir. Aynı zamanda yeşilliğin doğaya faydası olacağı için, toprağın sulanarak yeşillik vermesini istemek yanlış bir düşünce değildir.

9- DOKUZ SAYISININ UĞURLU GÖRÜLMESİ

Türkler’de 9 kutsal rakamdır. Dokuz Tuğ, Dokuz Oğuz, Dokuz Boy, Dokuz Yer, Dokuz Gök gibi… Göğüs 9 oğlu olduğu söylenir ve Türk kahramanlarının hayatında 9-17 ve 19 arasında seçim yapmaları beklenir.
Türk ve Altay mitolojisinde, halk kültüründe, halk inancında ve şamanizminde kutlu rakamdır. Tokus, tuğız, tugıs, dokıs, toğuz, tokız olarak da söylenir. Türkler’de kutsal rakamdır. Dokuzun as ve üs katları da yine önemli rakamlardandır. Dokuz Tuğ, Dokuz Oğuz, Dokuz Boy, Dokuz Yer, Dokuz Gök gibi… Tuva Cumhuriyetinin başkenti olan Kızıl şehrinin yakınlarında Dokuz Bulak adı verilen bir su kaynağı vardır. Türklerde 9, 19, 90, 99, 900 şeklinde bir sıralama önem kazanır. Slav kökenli kültürel anlamda Türkleşmiş olan Boşnaklarda Bosna Irmağı’nın 99 kaynaktan beslendiği söylenir. Moğollarda güneyde 99, kuzeyde 77 tanrı vardır. Ayrıca 17 ve 19 diğer kutsal ve önemli sayılar olarak görülür. Kahramanlar üçlü yol kavşakları arasında kalırlar ve seçim yapmaya zorlanırlar. Yine Moğollarda göğün dokuz oğlu olduğu kabul edilir. Dokuz Arka; eski dönemlerde soyluluk gösterme ve belli etmesi açısından, bir kişinin babasından itibaren geriye doğru dokuz atasının sayılıp açıklanmasıdır. Moğollarda Arban Gurban adı verilen dokuz tıp tanrısı vardır. Nart destanlarında da zaman zaman bu rakama rastlanır. Örneğin Demirci Debet’in dokuz oğlu olduğu söylenir. Dünyayı yaratan Kara Han, dünyanın tam göbeğine (merkezine) dokuz dallı bir çam ağacı diker. Altay Türkleri denizin dibinde dokuz çatallı bir karataş bulunduğunu, Kalgançı Çağ (kıyamet vakti) gelince bu taşın dokuz yerinden ayrılacağın söylerler, bundan sonra demirden ve koyu sarı renkli atlara binmiş dokuz savaşçı gelecek yeryüzünü dağıtacaktır. Türk efsanelerinde Dokuzoğuzlar adlı boy adından anlaşılacağı üzere dokuz büyük kavimden oluşur. Altay ve Sibirya inançlarında şamanlar göğe çıkarlar ve göğün dokuz katını dolaştıktan sonra yere tekrar inerler. Ama ilk önce bir tören yapılır, dokuz kişinin tuttuğu beyaz bir keçe üzerine oturtulan kam (şaman) dokuz defa döndürülür.

Buraya kadar okuduğunuz için teşekkür ediyorum. Anlatılan konularla ilgili detaylı bir araştırma yapılmış olup Kur’an ve Hadislere ters düşen bir durum gözlenmemiştir. Detaylı bilgilere ulaşmak istiyorsanız aşağıdaki kaynaklara bakabilirsiniz.

KAYNAKÇA
https://onedio.com/haber/batil-bir-inanc-oldugunu-bildigimiz-halde-nicin-tahtaya-vururuz-630601

https://www.nurdanhaber.com/tr-tr/haberler/56614/mevlit-okutmak-caiz-midir/

https://kurul.diyanet.gov.tr/Cevap-Ara/372/olunun-ardindan-yapilan-yedinci-kirkinci-ve-elli-ikinci-gecesi-gibi-uygulamalarin-dini-dayanagi-var-midir

https://onedio.com/haber/pek-cogunuzun-bilmedigi-ve-ogrenince-cok-sasiracaginiz-samanizm-kokenli-20-turk-adeti-911935

https://edeberkan.com/dergi/article/download/29/33/330


https://m.dinimizislam.com/detay.asp?Aid=3864#:~:text=Ehl%2Di%20s%C3%BCnnet%20%C3%A2limleri%20buyuruyor,%2C%20Onun%20kudreti%2C%20kuvveti%20alt%C4%B1ndad%C4%B1r.


https://bilgiherseydir.com/haber/7266/mezara-neden-su-dokulur-mezara-su-dokmenin-anlami-nedir.html

https://tr.m.wikipedia.org/wiki/9_(say%C4%B1)

http://www.astroset.com/bireysel_gelisim/sembol/s43.htm


Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın